Karabatak


Karaköy keşfedilmeyi bekleyen bir inci adeta. Günden güne daha güzelleşiyor ,daha değerli hale geliyor. Uzun zaman önce keşfettiğim, arkadaşlarla da sık sık geldiğimiz bir mekan var. Kara Ali Kaptan Sokak’ta Cafe Karabatak. İki katlı retro tarzıyla beğeni toplayan mekan, yıllar öncesinde bir torna atölyesiymiş. Dekorasyonu oldukça ilgi çekici, masalarda rengarenk çiçekler, duvarların boyası dökülmüş, eskitilmiş yer çinileri.
Sıcak yaz günlerinde kapının önüne konulan ahşap sandalyelerde oturup, içeriden gelen Jazz müzik eşliğinde kahvenizi yudumlayabilir, sohbet edebilirsiniz. Müşteri profili içerisinde entellektüeller, yazarlar, turistler ve öğrenciler var. Mekanın üst katı kitap okumak için biçilmiş kaftan.

Menüsü oldukça geniş olmasına rağmen burası aslında Avusturya’nın ünlü kahve üreticisi Julius Meinl’in Türkiye temsilcisi. Ristretto, espresso, kapuziner, wiener melange gibi bir çok seçenek mevcut ama benim favorim Hasty Neumann. Tabii ki yanında bir dilim de orman meyveli kek.

Daha önce denemediyseniz burada bir kahve için derim. Hem dekorasyon, hem de menüsü görülmeye değer. 

Read More

Yabancı


"Hiçbir zaman söyleyecek fazla sözüm yoktur, onun için susarım" Yabancı -Albert Camus

1942 yılında yayımlanan ve 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan "Yabancı" ile Albert Camus 20. yüzyıl insanının topluma yabancılaşmasını anlatıyor. 

Romanın kahramanı Bay Meursault toplumsal sistemin öngördüğü kurallara uygun davranmayan ve kendisinden beklenen tepkilerin tam tersini uygulayan, "sorunlu" ve "cani" olarak nitelendirilebilecek bir insan. 

" Sanık sandalyesinde otururken bile insanın kendisinden bahsedilişini işitmesi daima ilgi çeken bir şey oluyor." Yabancı- Albert Camus

Roman genel anlamda toplumsal kalıplara girmeyi reddeden bir adamın  psikolojisini anlatıyor. Annesinin ölümüne karşı bile nesnel bir tavır sergileyen "Yabancı" bazen " bu kadar da olmaz" dedirtebiliyor.

"Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım." Yabancı - Albert Camus

Read More

Karaköy Akın Balık


Karaköy balıkçılar çarşısının bitiminde salaş bir balıkçı var. Bahçesi çiçekler içinde, fonda Türk Sanat Müziği çalıyor. Rakılar ince belli çay bardaklarında içiliyor. Ufak tahta masalar, renkli sandalyeler. Masalarda kağıt masa örtüleri serili. Üzerinde Akın Balık yazıyor.
Garsonlar koşuşturma içinde, çünkü gerçekten kalabalık. Derken sempatik bir garson yakalayıp, “Arkadaşımız Mersin’den geldi, burayı çok övdük, bize güzel bir masa ayarlar mısınız?” diyoruz. “Ben de Mersinliyim gelin” diyor ve bize güzel bir masa ayarlıyor.

Arkadaşlar bir arada olunca muhabbete doyum olmaz zaten, bir de birbirinden güzel meze tabakları, salatalar, kalamar, karides ve balıklar da oldu mu, işte yaşamak budur diyor insan. Sevdiğin insanlar, deniz, rakı ve balık kokusu, Zeki Müren şarkıları, sohbetler, gülüşmeler… neye değişebilir ki insan bunları…

Read More

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. İçine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir alemdir bu. Erkekler biteviye o alemi hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleriyle kurarlar o alemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir. Pek nadiren bir erkek çıkar, bir kadının nefesiyle var ettiği aleme sadece hayret etmekle mesul olduğunu anlar. Yazık ki o nadir rastlanan erkeklerin de hep peşinden gidecek bir şeyleri vardır. Bir savaş, bir tanrı, bir hikaye. Muhakkak onları sürükleyip götüren bir şey. Ve biz onları bekleyecek değiliz. (Madam Lilla)    -Ece Temelkuran -

Ece Temelkuran’ın genelde köşe yazılarını okurdum, bu okuduğum ilk romanı. Hiç bitmesin istediğim büyülü bir hikayeye ve akıcı bir anlatıma sahip. Tunus’ta tesadüf eseri tanışan ve bir adamı öldürmek için çölü geçmeye, her türlü tehlikeyi göze almaya karar veren 4 kadın, 4 farklı hikaye.

Aşk bir tereddüt anında gelir hanımlar. Bir küçük tökezleme ve işiniz biter. (Madam Lilla)    -Ece Temelkuran -
Aslında tüm öykü 3 genç kadının gizemli Madam Lilla ile karşılaşmaları ile başlıyor. Madam Lilla, tabiri caizse feleğin çemberinden geçmiş, güçlü, herkesi kendine hayran bırakmayı başarabilen, erkeklere boyun eğmeyen, dimdik duruşlu  bir kadın. 70’li yaşlarda.  Gençliğinde tek bir erkeğe aşık olmuş ve tüm hayatını o erkekten intikam almak üzere kurgulamış. Ve Madam Lilla, hayattan bezmiş bu üç kadını intikam yolculuğuna birlikte çıkmaya ikna eder ve serüven başlar.

Hanımlar, bu yolculukta öyle hadiseler cereyan edecek ki sersemleyeceksiniz. Sersemlemek iyidir. Zihniniz bulanır, kalbiniz böylece berraklaşır. Yapmanız lazım gelenler ortadan kalkınca, olmanız lazım gelen kadınlar olacaksınız. Etrafınıza bakın. Göreceksiniz ki hayat bizim nefesimizde.( Madam Lilla) -Ece Temelkuran –


Bence hepimizin içinde birazcık Madam Lilla var, sadece bunun farkında değiliz…

Read More

Eternal Sunshine of the Spotless Mind / Sil Baştan

Onu aklından attın, peki ya kalbinden?



Bazı filmler defalarca izlenmesine rağmen insanda bıkkınlık yerine hayranlık oluşturabilir. Hepimizin mutlaka onlarca kez izlediği, arşivine, en sevdikleri arasına eklediği filmler vardır. Benim listemdeki filmlerden biri de Eternal Sunshine of the Spotless Mind/ Sil Baştan.  Bayramın son günü aniden bu filmi izlemek istediğimi fark ettim.  Bir bardak maden suyu ve kuruyemiş dolu kaseyi alıp koltuğuma kuruldum. Bazı filmlerin tek başına ve sakin kafayla izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu da o filmlerden biri benim için.

2004 yapımı, Oscar ödüllü filmin başrollerini Kate Winslet ve Jim Carrey paylaşıyorlar. Birbirinden farklı karakter özelliklerine sahip Clementine ve Joel tesadüf eseri tanışır ve aşık olurlar. Zamanla her ilişkide olabileceği gibi sorunlar ve tahammülsüzlükler başlar. Clementine sabırsız kişiliğinden ötürü Joel’i biran önce unutup hayatına devam etmek ister ve insanların hafızalarını bir takım tekniklerle silen bir doktora başvurur. Ertesi sabah Clementine Joel’in kim olduğunu artık hatırlamıyordur.
Hayal kırıklığına uğrayan Joel de aynı tekniği uygulayıp Clementine’i unutmaya karar verir. Ancak o uykusundayken yapılan işlem sırasında Clementine ile ilgili unutmak istemediği hatıralarla karşılaşır. Vazgeçmeye çalışır ama sesini duyuramaz. Filmin devamında Joel’in Clementine’i unutmamak için zihninde verdiği savaşı izleyip hayran kalacaksınız.


Filmi izlerken bazı aşklar unutulmamaya değer diye düşünüyor insan…

Read More

Mısır Çarşısı- Eminönü

Eğer boş bir gününüz ve ailenize ayıracak vaktiniz varsa, annenizle gezin. Anneyle alışveriş yapmak, oturup bir yerde bir şeyler atıştırmak, üzerine mis gibi Türk kahvesi içmek, saatlerce muhabbet etmek…Bazı şeylerin değeri parayla ölçülemez…

Cumartesi günü annemle Mısır Çarşısı’nı gezmeye karar verdik. Bayram öncesi olmasına rağmen kalabalık değildi ve rahat rahat dolaşıp mis gibi baharat kokularını içimize çektik. Lokumlar, şekerlemeler, kurutulmuş meyveler, kuruyemişler, baharatlar,  şifalı bitkiler ve hediyelik eşyalar ile çarşının rengarenk bir görüntüsü var. Daha önce defalarca gitmeme rağmen, her seferinde aynı nostaljiyi yaşatabiliyor.


Mısır Çarşısı bilindiği üzere Yeni Camii Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilip, 1664 yılında açılmıştır. Çarşıda satılan malların büyük bir kısmı Mısır’dan geldiği için Mısır Çarşısı adıyla anılmaya başlanmıştır. Tarihte iki büyük yangın geçiren Mısır Çarşısı, 1691 yılında yaşanan ikinci yangında büyük ölçüde zarar görmüş 1940 yılında İstanbul Belediye’si tarafından restore edilmiştir.




Ortam o kadar renkli ve güzel kokulu ki, alışveriş yapmak büyük bir keyif haline dönüşüyor.  Gününüzü bu mis kokulu çarşıya ayırdıysanız, buraya kadar gelmişken bir de Kurukahveci Mehmet Efendi’ye uğrayın derim. Kahve kokusunu takip edin, gerekirse sıra bekleyin ama taze çekilmiş sıcacık bir paket Türk kahvesi almadan eve dönmeyin…

Read More