Gezmece
Çeşme - Alaçatı
Bodrum'dan ayrılıp tatilimizin geri kalanını geçirmek için Çeşme'ye doğru aracımızla yola çıktık. Yaklaşık 4 saat süren yolculuktan sonra İnternet üzerinden rezervasyon yaptığımız Alaçatı Golden Resort Otel'e vardığımızda bizi otelin güleryüzlü ve yardımsever işletmecisi ile personeli karşıladı. Alaçatı merkeze yakın, temiz, şirin ve uygun bir mekanda konaklamak isteyenlere Alaçatı Golden Resort'u tavsiye ederim. Her konuda yardımcı olan, oturup sohbet edebileceğiniz, aile ortamı sunan, güzel bir mekan.
Odamıza yerleştikten sonra doğruca Dodo Beach'e gitmeye karar verdik. İskele üzerinde şezlonga uzanıp, saatlerce kitap okumak, ılık rüzgarda güneşlenmek, kocaman tabakta hamburger patates yemek, mavi yeşil denizde yüzmek... Sanırım hayatta paha biçilemeyen, huzur dolu anlar var...
Akşam üzeri birşeyler atıştırmak ve gezmek için Alaçatı merkeze gittik. Minicik taş evler, daracık sokaklar, rengarek butikler, cafeler, restoranlar ile Alaçatı sanki oyuncak bir maket. Oldukça elit ve ayrıcalıklı.
Alaçatı'da olup da mukakkak yapılması gereken şeyler var. Köşe
cafelerden birinde oturup mis gibi Türk Kahvesi veya sakızlı kahve
yudumlamak...
Veli Usta dondurmadan mavi dondurma yemek, takıcılardan alışveriş yapmak, hediyelik eşya satan dükkanlara uğramak, kumru yemek vs.
Tüm ünlü beach clublar burada olduğunua göre, Çeşme'nin en güzel
koyu Ayayorgi olsa gerek. Biz de aralarından Kafe Pi'yi tercih ettik.
İnanılmaz güzel, cennet gibi bir koy. Mavinin tüm tonlarını görmek
mümkün. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır, aynen öyle.
Bodrum Bodrummm…
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın dediği gibi
“Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki sen geldiğin gibi
gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını hep Bodrum’da bırakıp
gittiler.”
Bodrum, her seferinde yeniden aşık olduğum, terk etmek
istemediğim, keşke buraya yerleşsem, tüm hayatımı burada yaşasam dediğim
yer.
Jet hızıyla geçen birkaç günlük tatilden geriye güzel anılar kaldı. Yeni yerler keşfetmek isteğiyle birlikte bu sene plaj keyfimizi yaşamak üzere Ortakent- Yahşi Beldesi’ndeki Kefi Beach’i tercih ettik. Personeli, yiyecek servisi ve ortamıyla memnun kaldığımız, huzur dolu sakin bir plaj.
Plajdan dönerken mutlaka Bitez dondurmacısına uğrayıp özellikle de şeftali ve madalinalı dondurmayı denemenizi tavsiye ederim.
Bodrum onlarca eğlence seçeneği sunan, hızlı bir gece hayatına sahip. Şansımıza Marina Yacht Club’ta Fatih Erkoç’un sahne aldığı bir güne rast geldik. Sesi, tarzı, duruşu inanılmaz. Bence kaliteli müzik seven herkes en az bir kez Fatih Erkoç’u canlı dinlemeli. Özellikle de İtalyanca seslendirdiği Adagio, bir efsane…
Eğlence demişken, kocaman kırmızı avizesiyle markalaşan Fink’e uğramamak, muhteşem kokteylleri ve shotlarını içmemek, iyice eğlenmeden dönmek olmaz…
Uğramamız gereken yerler arasında bir de “Karadeniz Yunuslar Pastanesi” var. Cennet gibi vitrinini görmeden, nefis meyveli kuplarını tatmadan ayrılmak imkansız.
Son olarak Bodrum merkeze yaklaşık 40 dakika uzaklıkta olan Gümüşlük’te Güneş’in batışını izlemenizi ve deniz
kenarındaki balıkçılardan birinde keyifli vakit geçirmenizi tavsiye ederim. Biz sahil boyunca sıra sıra dizilmiş olan
balıkçılardan en soldaki Fenerci Restoranı tercih ettik. Deniz ürünleri,
mezeleri, güler yüzlü personeli ile keyifli bir mekan.
Bursa- Kebapçı İskender
Türk mutfağının dünyaya yayılan en güzel lezzetlerden biri olan İskender Kebabı'nın öyküsü, 1867 yılında Bursa Kayhan'da İskender Efendi'nin dükkanında başlar. İskender Efendinin oğullardından Cevat ve Nurettin 1930'lu yıllarda Atatürk Caddesi'nde, mavi beyaz boyalı minicik bir dükkana geçerler.
Biz de yıllardır dekorasyonu ve görselliğine sadık kalınarak hizmet
veren kebapçıda iskender yemek üzere Bursa'ya doğru yola çıktık. Her
zaman uzun kuyrukların bulunduğu ve insanların bu güzel lezzeti tatmak
için saatlerce sıra beklediği restoranın önünde 45 dakika sıra
bekledik. Gözümüzün önünde kesilen döner dilimlerini izlerken
iştahımız daha da artıyordu. Uzunca bir süre bekledikten sonra nihayet
içeri alındık. Tabaklarımız gelinceye de etrafa bakınmaya başladık.
Duvarlarda Atatürk fotografları, eski reklam afişleri, İskender
Efendi'nin fotografları...
Tabii ki uzun uzadıya sohbetler ederek yemek yiyeceğimiz bir yer
değil, çünkü dışarıda sırada bekleyenleri de düşünmek gerekiyor. Yine de
İskender kebap sevenlerin en az bir kez burada, bu nostaljik dükkanda
yemelerini tavsiye ederim. Üzüm şırası veya gazoz eşliğinde 1,5 porsiyon
İskender kebap... Tam bir efsane...
Bazen sadece bacaklarını uzatıp dinlenmek istersin...
Temiz havaya ve dinlenmeye olan ihtiyacın ne demek olduğunu İstanbul'da yaşayanlar iyi bilir. Yeşillikler içinde oturmak, arkadaşlarla sohbet etmek, salıncakta sallanmak, bacakları uzatıp temiz havayı içine çekmek bizler için en etkili motivasyon kaynakları arasında yer alır.
Biz de bu keşmekeşten biraz olsun uzaklaşmak ve huzurlu bir gün geçirmek için daha önce birkaç gez gittiğimiz ve konakladığımız Maşukiye'ye gitmeye karar verdik. İnternette tamamen şans eseri rastladığımız "Çamlı Konak" isimli restoranda rezervasyon yaptırdık. 1,5 saat süren keyifli yolculuğumuz sonrasında oraya vardığımızda meyve ağaçları, tavşanlar, kediler, kuşlar arasında otururken kesinlikle doğru bir tercih tercih yaptığımıza karar vermiştik. Güler yüzlü ve yardımsever personeli sayesinde bol keyifli ve yemyeşil bir gün geçirmiş olduk...