Dexter Final...



Bazen en sevdiğiniz yemek veya tatlı bitmesin diye sona saklarsınız, en sevdiğiniz giysi eskimesin diye az giyersiniz ya da en sevdiğiniz kitap bitmesin diye yavaş yavaş okursunuz. Aslında Dexter final bölümü geçen hafta yayınlandı ama ben cesaret edip de izleyemedim. Son bölüm olmasının verdiği hüznü 8 sezondur fanatiği olan izleyicilerden başkası anlayamaz ve de hissettiklerimiz onlara komik gelebilir.

Dizinin final sezonu bence önceki sezonlara kıyasla daha durgundu. Finalde Lost dizisinde yaşadığımız hayal kırıklığının aynısını yaşar mıyız diye düşünmedim değil. Tam anlamıyla istediğim, arzu ettiğim şekilde bir son olmadı benim için ama çok da kötü değildi.


Bundan sonra beni bu kadar etkileyebilecek ve ekrana bağlayabilecek bir dizi daha bulur muyum bilemem. Dexter'ın yeri ayrı... Acaba tüm sezonlarını baştan izlesem mi diyorum :))

Read More

Karabatak


Karaköy keşfedilmeyi bekleyen bir inci adeta. Günden güne daha güzelleşiyor ,daha değerli hale geliyor. Uzun zaman önce keşfettiğim, arkadaşlarla da sık sık geldiğimiz bir mekan var. Kara Ali Kaptan Sokak’ta Cafe Karabatak. İki katlı retro tarzıyla beğeni toplayan mekan, yıllar öncesinde bir torna atölyesiymiş. Dekorasyonu oldukça ilgi çekici, masalarda rengarenk çiçekler, duvarların boyası dökülmüş, eskitilmiş yer çinileri.
Sıcak yaz günlerinde kapının önüne konulan ahşap sandalyelerde oturup, içeriden gelen Jazz müzik eşliğinde kahvenizi yudumlayabilir, sohbet edebilirsiniz. Müşteri profili içerisinde entellektüeller, yazarlar, turistler ve öğrenciler var. Mekanın üst katı kitap okumak için biçilmiş kaftan.

Menüsü oldukça geniş olmasına rağmen burası aslında Avusturya’nın ünlü kahve üreticisi Julius Meinl’in Türkiye temsilcisi. Ristretto, espresso, kapuziner, wiener melange gibi bir çok seçenek mevcut ama benim favorim Hasty Neumann. Tabii ki yanında bir dilim de orman meyveli kek.

Daha önce denemediyseniz burada bir kahve için derim. Hem dekorasyon, hem de menüsü görülmeye değer. 

Read More

Yabancı


"Hiçbir zaman söyleyecek fazla sözüm yoktur, onun için susarım" Yabancı -Albert Camus

1942 yılında yayımlanan ve 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan "Yabancı" ile Albert Camus 20. yüzyıl insanının topluma yabancılaşmasını anlatıyor. 

Romanın kahramanı Bay Meursault toplumsal sistemin öngördüğü kurallara uygun davranmayan ve kendisinden beklenen tepkilerin tam tersini uygulayan, "sorunlu" ve "cani" olarak nitelendirilebilecek bir insan. 

" Sanık sandalyesinde otururken bile insanın kendisinden bahsedilişini işitmesi daima ilgi çeken bir şey oluyor." Yabancı- Albert Camus

Roman genel anlamda toplumsal kalıplara girmeyi reddeden bir adamın  psikolojisini anlatıyor. Annesinin ölümüne karşı bile nesnel bir tavır sergileyen "Yabancı" bazen " bu kadar da olmaz" dedirtebiliyor.

"Ben yarım yamalak dinlediğim bir adamı başımdan savmak istedim mi, ona hak veriyormuş gibi yaparım." Yabancı - Albert Camus

Read More

Karaköy Akın Balık


Karaköy balıkçılar çarşısının bitiminde salaş bir balıkçı var. Bahçesi çiçekler içinde, fonda Türk Sanat Müziği çalıyor. Rakılar ince belli çay bardaklarında içiliyor. Ufak tahta masalar, renkli sandalyeler. Masalarda kağıt masa örtüleri serili. Üzerinde Akın Balık yazıyor.
Garsonlar koşuşturma içinde, çünkü gerçekten kalabalık. Derken sempatik bir garson yakalayıp, “Arkadaşımız Mersin’den geldi, burayı çok övdük, bize güzel bir masa ayarlar mısınız?” diyoruz. “Ben de Mersinliyim gelin” diyor ve bize güzel bir masa ayarlıyor.

Arkadaşlar bir arada olunca muhabbete doyum olmaz zaten, bir de birbirinden güzel meze tabakları, salatalar, kalamar, karides ve balıklar da oldu mu, işte yaşamak budur diyor insan. Sevdiğin insanlar, deniz, rakı ve balık kokusu, Zeki Müren şarkıları, sohbetler, gülüşmeler… neye değişebilir ki insan bunları…

Read More

Düğümlere Üfleyen Kadınlar

Hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. İçine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir alemdir bu. Erkekler biteviye o alemi hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleriyle kurarlar o alemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir. Pek nadiren bir erkek çıkar, bir kadının nefesiyle var ettiği aleme sadece hayret etmekle mesul olduğunu anlar. Yazık ki o nadir rastlanan erkeklerin de hep peşinden gidecek bir şeyleri vardır. Bir savaş, bir tanrı, bir hikaye. Muhakkak onları sürükleyip götüren bir şey. Ve biz onları bekleyecek değiliz. (Madam Lilla)    -Ece Temelkuran -

Ece Temelkuran’ın genelde köşe yazılarını okurdum, bu okuduğum ilk romanı. Hiç bitmesin istediğim büyülü bir hikayeye ve akıcı bir anlatıma sahip. Tunus’ta tesadüf eseri tanışan ve bir adamı öldürmek için çölü geçmeye, her türlü tehlikeyi göze almaya karar veren 4 kadın, 4 farklı hikaye.

Aşk bir tereddüt anında gelir hanımlar. Bir küçük tökezleme ve işiniz biter. (Madam Lilla)    -Ece Temelkuran -
Aslında tüm öykü 3 genç kadının gizemli Madam Lilla ile karşılaşmaları ile başlıyor. Madam Lilla, tabiri caizse feleğin çemberinden geçmiş, güçlü, herkesi kendine hayran bırakmayı başarabilen, erkeklere boyun eğmeyen, dimdik duruşlu  bir kadın. 70’li yaşlarda.  Gençliğinde tek bir erkeğe aşık olmuş ve tüm hayatını o erkekten intikam almak üzere kurgulamış. Ve Madam Lilla, hayattan bezmiş bu üç kadını intikam yolculuğuna birlikte çıkmaya ikna eder ve serüven başlar.

Hanımlar, bu yolculukta öyle hadiseler cereyan edecek ki sersemleyeceksiniz. Sersemlemek iyidir. Zihniniz bulanır, kalbiniz böylece berraklaşır. Yapmanız lazım gelenler ortadan kalkınca, olmanız lazım gelen kadınlar olacaksınız. Etrafınıza bakın. Göreceksiniz ki hayat bizim nefesimizde.( Madam Lilla) -Ece Temelkuran –


Bence hepimizin içinde birazcık Madam Lilla var, sadece bunun farkında değiliz…

Read More

Eternal Sunshine of the Spotless Mind / Sil Baştan

Onu aklından attın, peki ya kalbinden?



Bazı filmler defalarca izlenmesine rağmen insanda bıkkınlık yerine hayranlık oluşturabilir. Hepimizin mutlaka onlarca kez izlediği, arşivine, en sevdikleri arasına eklediği filmler vardır. Benim listemdeki filmlerden biri de Eternal Sunshine of the Spotless Mind/ Sil Baştan.  Bayramın son günü aniden bu filmi izlemek istediğimi fark ettim.  Bir bardak maden suyu ve kuruyemiş dolu kaseyi alıp koltuğuma kuruldum. Bazı filmlerin tek başına ve sakin kafayla izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu da o filmlerden biri benim için.

2004 yapımı, Oscar ödüllü filmin başrollerini Kate Winslet ve Jim Carrey paylaşıyorlar. Birbirinden farklı karakter özelliklerine sahip Clementine ve Joel tesadüf eseri tanışır ve aşık olurlar. Zamanla her ilişkide olabileceği gibi sorunlar ve tahammülsüzlükler başlar. Clementine sabırsız kişiliğinden ötürü Joel’i biran önce unutup hayatına devam etmek ister ve insanların hafızalarını bir takım tekniklerle silen bir doktora başvurur. Ertesi sabah Clementine Joel’in kim olduğunu artık hatırlamıyordur.
Hayal kırıklığına uğrayan Joel de aynı tekniği uygulayıp Clementine’i unutmaya karar verir. Ancak o uykusundayken yapılan işlem sırasında Clementine ile ilgili unutmak istemediği hatıralarla karşılaşır. Vazgeçmeye çalışır ama sesini duyuramaz. Filmin devamında Joel’in Clementine’i unutmamak için zihninde verdiği savaşı izleyip hayran kalacaksınız.


Filmi izlerken bazı aşklar unutulmamaya değer diye düşünüyor insan…

Read More

Mısır Çarşısı- Eminönü

Eğer boş bir gününüz ve ailenize ayıracak vaktiniz varsa, annenizle gezin. Anneyle alışveriş yapmak, oturup bir yerde bir şeyler atıştırmak, üzerine mis gibi Türk kahvesi içmek, saatlerce muhabbet etmek…Bazı şeylerin değeri parayla ölçülemez…

Cumartesi günü annemle Mısır Çarşısı’nı gezmeye karar verdik. Bayram öncesi olmasına rağmen kalabalık değildi ve rahat rahat dolaşıp mis gibi baharat kokularını içimize çektik. Lokumlar, şekerlemeler, kurutulmuş meyveler, kuruyemişler, baharatlar,  şifalı bitkiler ve hediyelik eşyalar ile çarşının rengarenk bir görüntüsü var. Daha önce defalarca gitmeme rağmen, her seferinde aynı nostaljiyi yaşatabiliyor.


Mısır Çarşısı bilindiği üzere Yeni Camii Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilip, 1664 yılında açılmıştır. Çarşıda satılan malların büyük bir kısmı Mısır’dan geldiği için Mısır Çarşısı adıyla anılmaya başlanmıştır. Tarihte iki büyük yangın geçiren Mısır Çarşısı, 1691 yılında yaşanan ikinci yangında büyük ölçüde zarar görmüş 1940 yılında İstanbul Belediye’si tarafından restore edilmiştir.




Ortam o kadar renkli ve güzel kokulu ki, alışveriş yapmak büyük bir keyif haline dönüşüyor.  Gününüzü bu mis kokulu çarşıya ayırdıysanız, buraya kadar gelmişken bir de Kurukahveci Mehmet Efendi’ye uğrayın derim. Kahve kokusunu takip edin, gerekirse sıra bekleyin ama taze çekilmiş sıcacık bir paket Türk kahvesi almadan eve dönmeyin…

Read More

Türk Kahvesi...


 
Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır derler. Ne kadar da doğru... Kahveyi birlikte içtiğimiz kişi veya kişilerle kimi zaman sıkıntılarımızı kimi zaman hayallerimizi konuşur, o kısacık zaman diliminde neler neler paylaşırız.
 
Aynı kahve olmasına rağmen dostla içtiğimiz kahve, anneyle içtiğimiz kahve, sevgiliyle içtiğimiz kahve başkadır sanki. Farklı tatlar, farklı keyifler duyarız. Kimi zaman yeni arkadaşlıklar kurar, dertlerimizi, sevinçlerimizi anlatırız. Türk kahvesi bir kültürdür. İnsanları yakınlaştırır, samimi bir ortam yaratır. Bazen elde olmadan "fal bakan var mı?" diyip fincanlarımızı kapatır, hayallerimizi ve olmasını dilediğimiz şeylerin gerçekleşebileceğini söyleyen sözleri duymak isteriz.
 

Hayatımın vazgeçilmezleri arasındadır Türk kahvesi. Özellikle de bol köpüklü orta kahve.. Hele yanında da bir de fıstıklı lokum veya bitter çikolata varsa, değmeyin keyfime... 

Read More

Çeşme - Alaçatı




Bodrum'dan ayrılıp tatilimizin geri kalanını geçirmek için Çeşme'ye doğru aracımızla yola çıktık. Yaklaşık 4 saat süren yolculuktan sonra İnternet üzerinden rezervasyon yaptığımız Alaçatı Golden Resort Otel'e vardığımızda bizi otelin güleryüzlü ve yardımsever işletmecisi ile personeli karşıladı. Alaçatı merkeze yakın, temiz, şirin ve uygun bir mekanda konaklamak isteyenlere Alaçatı Golden Resort'u tavsiye ederim. Her konuda yardımcı olan, oturup sohbet edebileceğiniz, aile ortamı sunan, güzel bir mekan.



Odamıza yerleştikten sonra doğruca Dodo Beach'e gitmeye karar verdik. İskele üzerinde şezlonga uzanıp, saatlerce kitap okumak, ılık rüzgarda güneşlenmek, kocaman tabakta hamburger patates yemek, mavi yeşil denizde yüzmek... Sanırım hayatta paha biçilemeyen, huzur dolu anlar var...


Akşam üzeri birşeyler atıştırmak ve gezmek için Alaçatı merkeze gittik. Minicik taş evler, daracık sokaklar, rengarek butikler, cafeler, restoranlar ile Alaçatı sanki oyuncak bir maket. Oldukça elit ve ayrıcalıklı.





Alaçatı'da olup da mukakkak yapılması gereken şeyler var. Köşe cafelerden birinde oturup mis gibi Türk Kahvesi veya sakızlı kahve yudumlamak...




Veli  Usta dondurmadan mavi dondurma yemek, takıcılardan alışveriş yapmak, hediyelik eşya satan dükkanlara uğramak, kumru yemek vs.


Tüm ünlü beach clublar burada olduğunua göre, Çeşme'nin en güzel koyu Ayayorgi olsa gerek. Biz de aralarından Kafe Pi'yi tercih ettik. İnanılmaz güzel, cennet gibi bir koy. Mavinin tüm tonlarını görmek mümkün. Hani derler ya anlatılmaz yaşanır, aynen öyle.

       









Read More

Bodrum Bodrummm...



Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın dediği gibi “Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler.”

Bodrum, her seferinde yeniden aşık olduğum, terk etmek istemediğim, keşke buraya yerleşsem, tüm hayatımı burada yaşasam dediğim yer. 



Jet hızıyla geçen birkaç günlük tatilden geriye güzel anılar kaldı. Yeni yerler keşfetmek isteğiyle birlikte bu sene plaj keyfimizi yaşamak üzere  Ortakent- Yahşi Beldesi’ndeki  Kefi Beach’i tercih ettik.   Personeli, yiyecek servisi ve ortamıyla memnun kaldığımız, huzur dolu sakin bir plaj.


Plajdan dönerken mutlaka Bitez dondurmacısına uğrayıp özellikle de şeftali ve madalinalı dondurmayı denemenizi tavsiye ederim.


Bodrum onlarca eğlence seçeneği sunan, hızlı bir gece hayatına sahip. Şansımıza Marina Yacht Club’ta Fatih Erkoç’un sahne aldığı bir güne rast geldik. Sesi, tarzı, duruşu inanılmaz. Bence kaliteli müzik seven herkes en az bir kez Fatih Erkoç’u canlı dinlemeli. Özellikle de İtalyanca seslendirdiği Adagio, bir efsane…


Eğlence demişken, kocaman kırmızı avizesiyle markalaşan Fink’e uğramamak, muhteşem kokteylleri ve shotlarını içmemek, iyice eğlenmeden dönmek olmaz… 

Uğramamız gereken yerler arasında bir de “Karadeniz Yunuslar Pastanesi”  var. Cennet gibi vitrinini görmeden, nefis meyveli kuplarını tatmadan ayrılmak imkansız.


Son olarak Bodrum merkeze yaklaşık  40 dakika uzaklıkta olan Gümüşlük’te  Güneş’in batışını izlemenizi ve deniz kenarındaki balıkçılardan birinde keyifli  vakit geçirmenizi  tavsiye ederim.  Biz sahil boyunca sıra sıra dizilmiş olan balıkçılardan en soldaki Fenerci Restoranı tercih ettik. Deniz ürünleri, mezeleri, güler yüzlü personeli ile keyifli bir mekan. 

Read More

Dexter


Dexter: Herkes en azından bir kez olsun kim olduğunu saklar. Bazen o parçanızı o kadar derine gömersiniz ki orda olduğunun hatırlatılması gerekir. Ve bazen tamamen kim olduğunuzu unutmak istersiniz... Onun olmamı istediği canavar değilim, yani ne insanım, ne bir hilkat garibesi.. Tamamen yeni bir şeyim...Ben karanlık yolcuyum...


Çok fazla dizi izleyen bir insan değilim ama 7 sezondur kesintisiz ve severek takip ettiğim tek dizi Dexter.
Dexter Morgan gündüzleri adli tıpta çalışan bir kan analisti, geceleri ise bir seri katil. Çocukluğunda yaşadığı travmalardan sonra öldürme güdüsü su yüzüne çıkmış, üvey babası Harry tarafından fark edilmiş ve yönlendirilmiştir. Dexter kendince bir adalet sistemi geliştirip  herhangi bir şekilde yargılanmaktan kurtulan azılı katillerin peşine düşüp onları öldürmeye başlamıştır. Öldürebilmek için kurbanın "Harry'nın kodları" olarak belirlediği kurallara uyması gerekmektedir.
 
O,dizinin takipçileri için aslında bir süper kahraman. Ailemizin melek yüzlü seri katili. Ve sempatik katilimiz 30 Haziran'da 8. ve ve final sezonuyla ekranlara inanılmaz bir dönüş yaptı. Jeneriğini bile özleyen biri olarak, final sezonu olmasının burukluğunu yaşamaktayım. Keşke Dexter hiç bitmese...

Read More

Bursa- Kebapçı İskender


Bursa- Kebapçı İskender

Türk mutfağının dünyaya yayılan en güzel lezzetlerden biri olan İskender Kebabı'nın öyküsü, 1867 yılında Bursa Kayhan'da İskender Efendi'nin dükkanında başlar. İskender Efendinin oğullardından Cevat ve Nurettin 1930'lu yıllarda Atatürk Caddesi'nde, mavi beyaz boyalı minicik bir dükkana geçerler.
Biz de yıllardır dekorasyonu ve görselliğine sadık kalınarak hizmet veren kebapçıda iskender yemek üzere Bursa'ya doğru yola çıktık. Her zaman uzun kuyrukların bulunduğu ve insanların bu güzel lezzeti tatmak için saatlerce sıra beklediği restoranın önünde 45 dakika sıra bekledik. Gözümüzün önünde kesilen döner dilimlerini izlerken iştahımız daha da artıyordu. Uzunca bir süre bekledikten sonra nihayet içeri alındık. Tabaklarımız gelinceye de etrafa bakınmaya başladık. Duvarlarda Atatürk fotografları, eski reklam afişleri, İskender Efendi'nin fotografları...


Tabii ki uzun uzadıya sohbetler ederek yemek yiyeceğimiz bir yer değil, çünkü dışarıda sırada bekleyenleri de düşünmek gerekiyor. Yine de İskender kebap sevenlerin en az bir kez burada, bu nostaljik dükkanda yemelerini tavsiye ederim. Üzüm şırası veya gazoz eşliğinde 1,5 porsiyon İskender kebap... Tam bir efsane...

Read More

Maşukiye/ Çamlı Konak


Bazen sadece bacaklarını uzatıp dinlenmek istersin...


Temiz havaya ve dinlenmeye olan ihtiyacın ne demek olduğunu İstanbul'da yaşayanlar iyi bilir. Yeşillikler içinde oturmak, arkadaşlarla sohbet etmek, salıncakta sallanmak, bacakları uzatıp temiz havayı içine çekmek bizler için en etkili motivasyon kaynakları arasında yer alır.
 
Biz de bu keşmekeşten biraz olsun uzaklaşmak ve huzurlu bir gün geçirmek için daha önce birkaç gez gittiğimiz ve konakladığımız Maşukiye'ye gitmeye karar verdik. İnternette tamamen şans eseri rastladığımız "Çamlı Konak" isimli restoranda rezervasyon yaptırdık. 1,5 saat süren keyifli yolculuğumuz sonrasında oraya vardığımızda meyve ağaçları, tavşanlar, kediler, kuşlar arasında otururken kesinlikle doğru bir tercih tercih yaptığımıza karar vermiştik. Güler yüzlü ve yardımsever personeli sayesinde bol keyifli ve yemyeşil bir gün geçirmiş olduk...

Read More

George Orwell- Hayvan Çiftliği

George Orwell- Hayvan Çiftliği

Okuyup bitirdiğim ve kütüphaneme yerleştirdiğim son kitap, George Orwell'in 1945 yılında yayınladığı Hayvan Çiftliği kitabı...Yıllar önce yazarın 1984 isimli kitabını okumuş, Big Brother terimi ile karşılaşmış, anlatım ve betimlemelerden oldukça etkilenmiştim . Aynı tadı bu kitaptan da aldığımı söyleyebilirim. 

Bunun dışında tam da şu günlerde, daha önceden okuyanların dahi tekrar okuması gerektiğini düşünüyorum. Roman, mecazi bir anlatımla Stalin ve totaliter rejime yapılan bir eleştiridir. Kesinlikle tavsiye edilir...
NB

Read More